14 Mayıs 2011 Cumartesi

YAKIN UFUKLAR

    Dokuz – on yaşlarındaydım. Her yaz mevsiminde olduğu gibi, bu yazda ninemin ve dedemin yaşadığı bu kasabaya tatile gelmiştim, bu birazda benim için zorunlu bir tatildi. Annem de babamla birlikte kendimize ait olan kırtasiye dükkânında çalışıyordu, bu yüzden üç yaşımdan itibaren paralı bir yuvaya verilmiştim. Annem ve babam sabahları dükkânlarına giderken, yolları üstündeki yuvaya beni bırakırlar, dönüşte de alıp eve götürürlerdi. Anaokuluna başladığımdan itibaren her yaz başı ninem ve dedem bize gelip birkaç gün kalırlardı, annem ve babamla hasret giderdikten sonra,  kasabalarına dönerken beni de götürürlerdi, böylece uzun yaz  tatilim başlamış olurdu.
    Ben hayatımdan oldukça memnundum. Çok sevdiğim ninemin ve dedemin dışında, mahallemizde bayağı kalabalık bir arkadaş gurubum olmuştu. Biz çoluk çocuk sabah evden çıkar, öğle sıcağına kadar sokakta oynardık. En çok da yakar topu seviyorduk. Burada yaz ayları çok sıcak ve bunaltıcı geçtiği için, öğlen olduğunda herkes evlerine çekilirdi. Ninem de beni eve çağırır, yemek yendikten sonra yatıp uyumamı, dinlenmemi isterdi. Yaz aylarında pencerelere hep beyaz örtüler gerilirdi, böylece içerisi loş ve serin kalırdı. Bu sıcak öğlen vakti yine, rengârenk nakış işlemeli kırlentlerle donatılmış sedirde uzanmış yatıyordum. Sedirin örtüsünün etek uçları beyaz tığ işi dantelliydi, aynı zamanda morlu pembeli nakış iplikleriyle kanaviçe işlemeleri vardı. Hemen yanımdaki pencereye güneşlik niyetine eski ama tertemiz beyaz bir çarşaf gerilmişti. Dışarısının öğle vakti sıcağına karşın bu loş odadaki sedirde yatarken, duvarlara çakılmış nesnelere bakardım. Yanımdaki duvarda neredeyse tavana yakın yerde kendinden işlemeli bir oval ayna ince bir zincirle asılmıştı ve kenar çerçevesine annemin ve babamın düğün fotoğrafları, benim bebeklik ve okula başladığım ilk günün fotoğrafları tutturulmuştu. Ninemin odaya girdiğini görünce uyuma numarası yapardım. Onun başındaki bembeyaz yaşmağınla, seccadesini yayıp, niyet edip namaza durduğunu duyunca, gözlerimi açar yine duvarlara çakılmış nesneleri seyrederdim. Aynanın altındaki yere dedem, benim en son fotoğrafımı asmıştı. Bu fotoğraf benim 23 Nisan çocuk bayramında çektirdiğim ve o gün yapılacak tören nedeniyle de giydiğim kırmızı etek ve beyaz bluzumla çekilmişti. Tam karşımdaki duvarda dedemin özene bezene çerçeveletip astığı, ATATÜRK posterine her seferinde hayranlıkla bakardım. Siyah beyaz çekilmiş bu fotoğrafında ATATÜRK’ÜN bakışlarını çok etkileyici bulurdum. Sanki o, güçlü ve kararlı olarak, yakın ufuklara bakar gibiydi. Ailemin ATATÜRK sevgisi ve saygısını, öğretmenimin de desteğiyle içimde, ta yüreğimde pekiştirmiştim. Ninem namazını bitirdikten sonra avuçlarını açıp duaya durduğunda onun, mırıl mırıl hafif sesiyle tanrıya yakarışlarını duyardım. Hepimiz için ayrı ayrı dua ettiğinde, ŞEHİTLERİMİZE ve büyük ATATÜRK’E de muhakkak rahmet dilerdi. Bu loş odadaki huzur ve sevgi dolu mistik ortamda gözlerimin kapandığını, uykuya dalmak üzere olduğumu anlardım.

                                                                                                                         

10 Mayıs 2011 Salı

İMZA GÜNÜ VE KİTAP TANITIMI



KÜLTÜR AJANS TARAFINDAN

İBRAHİM İMER - EFLATUN SANCISI
COŞKUN MUTLU – FİRARİ GECENİN ÇARESİZ SÜRGÜNÜ
HAVVA GÜLBEYAZ - YAKAMOZ GECELERDE KARANLIK YÜZLER

ADLI KİTAPLARIN 07 MAYIS 2011 CUMARTESİ GÜNÜ AZNAVUR SANAT CAFE (İSTİKLAL CADDESİ BEYOĞLU İSTANBUL) de YAPILAN İMZA GÜNÜNE katılan TÜM DOSTLARIMIZA TEŞEKKÜR EDERİZ.