18 Eylül 2010 Cumartesi

HAYATA HERGÜN YENİDEN SARILMAK

Akşamdan yarının heyecanını yaşarım hep, çabucak bitse derim gecenin uykusu, yeni gün başlasa yine. Kafamda bitip tükenmez planlar, hep o güne sığdırılacak. Hiç yetmeyen saatler; dakikalar ise hesapta yok hiç. İnanmayın siz doktorların şu kadar zamanı kaldı demesini kazayla duysanız bile... Şimdi hiç doyamadığınız saatlerin, saniyelerin bile bitip tükenmez upuzun geçen anlarını yaşarken... Ama daha evvel öylemiydi ya? Ah bitse şu gece de sabah olsa dedirten had safhada sabırsız ve sıkıntılı bekleyişlerin, korkuların, çok uzun süren, çok acı veren üzgünlüklerin...

Şimdi hepsini hem de epeyidir geride bırakınca, çok kıymete binen ikinci hayatın her anını doyasıya yaşayabilmek için... Her anını! Hayat bazen iğne iplik ucunda nakış yaparken, bir çocuğun minik ellerini öperken, acayip konforlu bir seyahati yaşarken, bir köpeğin, bir kedinin başını okşarken, gıdısını severken, annemle simit-çayı bahçelerde paylaşırken, kız kardeşimle kapalı çarşının bedesteninde ışıklara gömülürken, canım eşimin tuttuğu balıkları rokalayıp yerken... Şükürlerde bu gönlüm hep yaradanıma! Şükürlerde tüm ruhumla, tüm bedenimle şükürlerde yaradanıma!

Hayata sarılmak işte her günkü koşturmalarda. Öncelikle hep iyi haberler olsun yakınlarımdan, onun verdiği huzur beraberinde. Eşimin bana sık sık söylediği sözü var, hem de taaa evlendiğimizden beri " Allah sana verdiği bu canın hesabını soracak" diye. Kendime hiç acımıyormuşum, kendimi çok yıpratıyormuşum gereksiz yere diye. Ama ne yaparsınız işte. Kendisi farkında değil ama o benden daha çok koşuşturmacalar da Çalışmayı çok sevdiğinden, ben de bitip tükenmez hobilerinden. İş seyahatlerinde iki çocuğumuzu da alıp işi tatile dönüştürürdük ailecek. Denizlide bir fabrikaya mı gidilecek, hooop Pamukkale'nin sıcacık doğal havuzlarındayız, Kayseri'ye mi gidilecek iş konuşmasına fabrikalara, hooop yaparız bir Peribacaları vs... Nasıl bana moral bilseniz, aslında hep hobilerim üzerine. Göz var, göz var. Gözüme girer her şey ve her şeyiyle yaşarım ben o seyahatlerde gidilen yerleri. Arabada kucağımda hep bir defter kalem, bir iki satır düşerim ilham gelir yakalar hep olmadık yerde, bir öykü konusu çıkar bana gördüğüm kerpiç evlerden çıkan çocuklardan, gençlerden. Gözlerim çok yönlü yaşar seyahati renklerde. Ağaçların, özellikle kavakların mevsim değişikliklerindeki renklerine saplanır kalırım. Nasılda sapsarı olurlar sarının her tonunda. Yollarda sanki kana kana seyrederim her bir görüntüyü; bazen eski bir barakayı, tarladaki yalnız ağacı, çobanın kucağına aldığı yeni doğmuş bir keçi yavrusunu, bir çocuğun kucağındaki apak kuzuyu. İçim, aklım, hevesim dörtnala gider gelir resim yapma isteğimle ve yazma duygularımla. Öyle dopdoluyum ki hayata. Kış gelse de bir kanaviçeye başlasam derim, bir kırlente kocaman gül, fonu kaplayan ve tozpembe katmanlarında renklerin. Bir kadının koynundaki kolyeyi mi gördüm biryerler de, hemen boncuk çıkınımı açsam da aynısını yapmaya çalışsam ben de derim. Taksam gerdanıma şıkır da şıkır kot montumun içine. Bir filmi mi izledim, asla konuda kalmam hiç; seyrederken filmi, evin dekoru, neyi nereye asmış, mutfakta ne nereye yakışmış... Bu yaradılışım benim işte. Hiç anlayamam insanların boş bomboş oturmalarını ve çok acırım boşa geçen zamanlara ben. Ama şimdi bu yazım son satırlarıma doğru çelişkili olabilir çünkü ben yeteri kadar ve kararında bırakmadım hiçbir şeyi.


Allah korusun, kazara duysanız da sizden saklanan şu kadar ömrü kaldı sözünü, mücadeleyi bırakmayın sakın, sarılın hayata her daim. Her şey olacağına varır.

Şimdi ben eşimin sık sık dediği gibi "Allah soracak bu canın hesabını senden" sözüne yerden göğe hak verdim kafamda dank diye. Peki niye? Bayramda yorgunluktan yattım iki seksen baş dönmesinden, kalp teklemesinden. Deli miyim neyim? Sanki hayat kaçıyor ellerimden, parmaklarımın arasından. Allah dur kadın dedi sanki, tokadını vuramayınca elinle. Sana ikinci hayatını verdim ama sen harcıyorsun kendini yine... eee olacağı buydu işte, her şeyin de bir kararı var. Televizyon bile izleyemedim, gazete bile okuyamadım, kimse gelip de rahatsız etmedi, ayaklanmayayım izzet ikramda diye; güya ben onlar için hazırladım, pişirdim zeytinyağlılar, köfteler daha neler. Evi de süsledim bir güzel sonra da düştüm yatağa işte. Bayram bayram, yataklarda ben. Siz siz olun ipin ucunu kaçırmayın benim kadar, canınızın kıymetini bilin, kanepe eskitin. Sağlıkla.